“Çaresiz kalkıp ayının pençesini yaladım” diye devam ettim masalıma. Çocuklar yüzlerini buruşturarak: “Yaak!” demeye devam ettiler. “Ayının pençesini ne kadar yaladıysam da karnım doymadı”, diye sürdü masal. “Ayıya tekrar yalvarmaya başladım, ‘ayı amca ben bu pençe yalamayla doymadım ne olur bana yiyecek bir şey bul’. Ayı kalkıp mağaradan çıktı, kayayı da mağaranın ağzına kapatıp bir süre sonra yakaladığı bir tavşanla geri geldi. Kanlar içinde bıraktığı tavşanı önüme fırlatarak, ‘al zıkkımlan’ dedi. Çiğ et yiyemeyeceğime ayıyı ikna edip, Aborijiniler gibi ağaçları birbirine sürterek ateş yakıp, tavşanı pişirdim. Ayıya da ‘buyur yemek yiyelim’ dedim. Ayı pişmiş tavşandan bir lokma ağzına atınca ‘Yaak!’ diye yere tükürdü, ben afiyetle tavşanı yedim.

 

Ayıya ne kadar yalvardıysam beni bırakmadı. Günlerce mağarada ayı ile birlikte kaldım. Ayı her sabah mağaradan ayrılırken koca kayayla mağaranın kapısını kapatıyor, akşam döndüğünde bana yiyecek birşeyler getiriyordu. Zamanla ayı ile daha iyi anlaşmaya başladık, arkadaş olduk. Bir süre sonra ayı beni de beraberinde avlanmaya götürmeye başladı. Gümüş Yağmur Ormanları gerçektende çok güzeldi. Ormanın arasından suları berrak mı berrak bir nehir akıyordu. Yapraklar güneş vurduğunda gümüş gibi parlıyor, rengarenk kuşlar ötüşleriyle çevreye neşe katıyorlardı. Her şey öyle güzel, öyle uyumlu idi ki, bütün stresimden arınmış, çok mutlu olmuştum. Eğer geride sevdiklerim olmasaydı, bundan sonraki hayatımı Gümüş Yağmur Ormanlarında geçirebilirdim.

 

Ayı benim Gümüş Yağmur Ormanlarını çok sevdiğimin farkındaydı ve bunun için de çok mutluydu. Artık benim bırakıp gideceğimi düşünmüyordu. Bir gün bana istersem çıkıp ormanda tek başıma dolaşabileceğimi söylediğinde çok sevindim. Bir gün erkenden kalkıp gezintiye çıktım. Yürüdükçe aklıma sevdiklerim düştü, onların özlemi beni kendine karşı konulmaz bir güçle çekiyordu. İnsanın yeri insanların arasındaydı. İnsan insansız olamazdı. Hele insan sevgisiz asla yapamazdı.

 

Ormanda hızla koşmaya başladım. Parlayan yapraklardan, çağlayıp akan nehirden, cıvıldaşan kuş seslerinden uzaklaştıkça üzülüyor, ama sevdiklerime yaklaştıkça da seviniyordum. Tekrar üç gün üç gece yol giderek birde baktım ki, sevdiklerimin arasındayım. Çocuklar boynuma sarılıp beni öpücüğe boğdular. Sonra ikisi merakla sordu, ‘ayıya ne oldu baba?’ Onların elinden bir an önce kurtulmak için, ‘ayı benim onu terk edip gelmeme üzülüp, Gümüş Yağmur Nehrine atlayıp intihar etmiş’ dediğimde, çocukların meraklı çehresi birden değişti. Çehrelerine hüzün çöktü, ağladı ağlayacak bir sesle, “yapma baba, o iyi bir ayı idi ne olursun öldürme o ayıyı, bak sana ne kadar iyi davrandı”.

 

Çocukların bir masalda da olsa bu ince ayrıntıyı kaçırmamalarına hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Nasıl olmuştu da işin bu yanını düşünememiştim. Evet bu iyi ayının sonu böyle olmamalıydı. Bu kötü sonu değiştirmek için tekrar söze girdim: “Dün kırlarda dolaşırken küçük bir ayı yavrusuyla karşılaştım. Ayı yavrusu nerden gelmiş biliyor musunuz?” dediğimde heyecanla bağırdılar: “Nerden gelmiş?” “Gümüş Yağmur Ormanlarından” diye cevap verdim. “Hem de Gümüş Yağmur Ormanlar Kralı’nın oğlu imiş. Ben onu bırakınca ayı hastalanmış, sonra da intihar etmek için kendini Gümüş Yağmur Nehrine atmış, ama dostları onu kurtarıp iyileştirmişler. Daha sonrada evlenmiş ve bir yavrusu olmuş. Şimdi GümüşYağmur Ormanlarında mutluca yaşıyormuş”. Çocukların gözlerinin içi güldü, çehreleri aydınlandı. Sevinçle havalara zıplayıp bağırdılar, “yaşasın ayı yaşıyor, yaşasın ayı yaşıyor!” Odayı terk ettiler.

 

Başıma yorganı çekip sessizliğe büründüm. Uyumak istiyordum. Ama dışardaki sessizlik yerini karmaşaya bırakmıştı. Yattığım odanın önünden geçen sokaktan vızır-vızır geçen arabaların gürültüsü, garajında araba tamir eden komşunun çekiç sesleri, bitişikteki evden kulakları zonklatarak yükselen disko müzik arasında uyumak mümkün değildi. Aklıma Gümüş Yağmur Ormanları düştü. Şimdi Gümüş Yağmur Nehrinin berrak sularının şarıltılarında usumu yıkamak vardı. Şimdi Gümüş Yağmur Ormanlarının yellere durmuş dallarında sallanmak vardı. Şimdi Gümüş Yağmur Ormanlarındaki kuş cıvıltıları arasında kaybolmak vardı.

Mehmet Kurucan

 


Ana Sayfa | Son Sayı | Yazarlar | Dergimiz | Linkler | Avusturalya | İrtibat



Bu sitenin sayfa tasarimi Kalkadoon Design© tarafindan yapilmistir.
Ticari kaygilar gudulmemek sartiyla her turlu bilgi ve materyel,
bilginin paylasimi baglaminda serbestce kullanilabilir